Türkiye'de Sokak Kültürü
Bir an için çocuklarınızla İstanbul'da İstiklal Caddesi'nde adımladığınızı hayal edin. Sağ tarafınızdan gelen flüt sesi dikkatinizi çekiyor. Bir bakıyorsunuz küçük bir çocuk asla nota bilgisi olmadan doğaçlama öğrendiği tek bir melodiyi sıkılmadan çalmaya devam ediyor. Sonra keman çalan bir kadına rastlıyorsunuz. Sanatını o kadar dikkat ve çabayla icra ediyor ki saygı duymadan edemiyorsunuz. Parçayı sonuna kadar dinlediğinizde size hayat hikayesini anlatıyor ve daha önce çıkarttığı plakları ve CD'leri gösteriyor. Böyle hayatlar da var diyerek ürperiyorsunuz ve yolunuza devam ediyorsunuz. Sırada, kızılderili kostümü giymiş 3 kişi karşılıyor sizi. Ellerindeki vurmalı çalgılarla bir yandan ritim tutup diğer yandan yeni öğrendikleri figürleri sergiliyorlar.
Şimdi de İç Anadolu'da bir şehirde mesela Konya'nın zafer yürüyüş yolunda olduğunuzu hayal edin. Yanınıza bir çocuk yaklaşıyor ve acıtan bakışıyla boynunu eğip sizden mendil almanızı istiyor. Ne yapacağınızı bilemeyip fiyatını sormadan parayı veriyorsunuz. İyilik yapmak istediğiniz için mendili de almıyorsunuz. Merhametten içi ezilmiş bir şekilde yürürken genç bir kadın size koku test kağıdı uzatıyor. Onu da kırmıyor ve kokuyu test ediyorsunuz. İleride bir ses duyup hızlanma ihtiyacı hissediyorsunuz. Uzun zamandır böyle yetenekli bir sokak sanatçısı dinlememiştiniz. Bir şarkısını dinliyor ve çay içmeye bir kafeye giriyorsunuz.
Son örneğimiz ise Las Vegas'ta geçiyor. 3545 sokağını yürüyorsunuz. Bir kalabalık dikkatinizi çekiyor. Oldukça hareketli görünüyor ve yakınlaşıyorsunuz. Bir adam interaktif şekilde sihirbazlık gösterisi yapıyor. Espriler havada uçuşuyor ve kimse gösterideki hileyi kavrayamıyor. Şaşkınlık içinde yolunuza devam ederken keman çalan iki kız ve iki erkek 10-15 yaşlarında çocukları dinliyorsunuz. O kadar uyumlu ve yetenekliler ki büyüleniyorsunuz. Ardından yüksek bir düzlemde, bir adamın silindirik kovalarla bir şey yaptığını görüyorsunuz. İzleyicilerin arasına girdiğinizde size doğru işaret edip yardım için yanınıza gelmenizi rica ediyor. Herkesin bakışları altında ısrar edemeyip razı oluyorsunuz. Ve artık sahnedesiniz. Şovmen bir anda, düşmemek için zor duran metal kovaların üzerine atlıyor. Sizden diğer kovaları vermenizi istiyor. Hepsini tek tek zıplayarak ayağının altına yerleştiriyor. O şekilde sizin verdiğiniz 5 labutu havaya atıp tutarak harika bir gösteri sunuyor. Sonrasında devasa tek tekerli bisikletle eğlenceye devam ediyor. Hangi ülkeden geldiğinizi sorunca tam da acıkmıştım diye gevşek bir espri yapıyor ve sizi teşekkür ederek uğurluyor. Sokağı bitirdiğinizde solunuza giden geniş bir kaldırımda oldukça garip bir şey görüyorsunuz. Yüksekçe bir barfiks demiri ve ona asılı kalan insanlar. İlk başta anlam veremiyorsunuz. Hoparlörle oyunun kuralları açıklanınca öğreniyorsunuz ki 120 saniye asılı kalana 100 dolar veriyorlar. Merakınızdan bir fotoğraf çekiyorsunuz ve artık gitmeniz gerekiyor. Havalimanına otostop çekiyorsunuz.
Güven duygusu sadece kişilere olmaz. Şehirlere, sokaklara hatta dünyaya bile güven duymak ihtiyacını hissederiz. Sokakta başlar bu. Evinizden çıktığınız anda başlar. Bu nedenle sokakta oluşan duyguyu incelemek istiyorum. Neden mesela bazı mahallelerde insanlar birbirine selam verir bazılarında vermez? Bazı sokaklarda neden mutlu hissedersiniz de bazılarında bir an önce geçmek için hızlanırsınız?
Konunun temeline indiğimizde ilk karşımıza çıkan şey şu oluyor; birbirini tanımayan iki insanın ortak konularda muhabbet kurabilme rahatlığına sahip olması. Bu mevzu bizim toplumumuzda neden kaynaşma yerine sürekli tartışma ortamı hakim olduğunu gösteriyor. Özünde kavgalar ve siyasi şamatalar televizyonda kalmaya meyillidir. Kimse gündelik hayatında asla anlamak istemeyeceği konuları dinlemek ve kavga etmek istemiyor. Kime sorsanız tek istediği şey bir parça huzur. İşte tam bu aşamada iletişim eğitiminin ihtiyacı hissediliyor. Her şeyi öğrenmeye zorlandık iletişim hariç.
Hani bir söz var ya, "Eğitim ailede başlar". Çok doğru bir söz. Peki ya sokak? Topluma ve hayata güven de sokakta başlar. Karşılaşan iki kişi kadın veya erkek birbirine selam veremiyor ve herhangi bir şeyden dolayı çekiniyorsa orada huzurdan bahsedilemez. Bunun fark edilmesi ve huzurun yeniden oluşturulması için sokaklar daha renkli olabilmeli. Sanatçılara dilenci muamelesi yapıldığı, emeğini sunan insanlara fırsatçı denildiği sürece sokaklarımız Avrupa sokakları gibi ilginç ve eğlenceli olamaz.
Bir önerimiz var; her ilçede bir kültür sokağı bulunmalı. Yeni yetenekler, kendini ifade edebileceği bir alan bulmalı. Tarzan Challenge gibi insanlara sosyal fobiyi yendiren, yarışma heyecanını yaşatarak her türden insanı bir araya getiren aktivitelerin yasal bir zemini hazırlanmalı.
Yazımızı sonuna kadar okuduğunuz için teşekkür ederiz.
Yorumlar
Yorum Gönder